Uluslararası ticaret ülkemizdeki firmaların gündemine değişen ekonomi politikaları neticesinde son 30 yılda girmiştir.
Neden İhracat?
Biliyoruz ki ihracat ile kazanılan en büyük avantajlardan birisi bir firmanın pazar genişletebilmesidir. Bu sayede ürünleri için tek pazara mahkûm olmaz ve olası ekonomik şoklara karşı daha güçlü bir hale gelir.
İhracat yapabilen bir firma uluslararası rekabete açılır ve vizyonunu; kendi sanayi bölgesindeki, kendi ilindeki, kendi ülkesindeki firmaların ötesinde genişletir. Bu sayede, bir firma için hayati olan gerçekten verimli üretim yapıp yapmadığını, makina parkuru veya insan kaynağı
olarak avantaj ve dezavantajlarını doğrudan görme imkânına kavuşur.
Ülkemizde ihracat ve ithalatın sadece büyük ölçekli firmaların yapabileceği ve büyük sermaye gerektiren bir işlem olarak görüldüğünü deneyimlerimiz bize göstermektedir. Küçük ve orta ölçekli firmalar uluslararası pazarda bir oyuncu olabilmek için büyük sermaye sahipliğini bir ön koşul olarak düşünmektedirler. Dünya Ticaret Örgütü’nün 2018 yılı Dünya Ticaret Raporu’na göre bu durumun değişmekte olduğunu ve ilerleyen yıllarda küçük ve orta ölçekli firmaların uluslararası ticarette daha aktif rol alacağını görüyoruz.
Sermaye ile rekabet dönemi değişiyor
Dünya Ticaret Örgütü’nün raporuna göre günümüzde iletişim ve ulaşım masrafları ciddi miktarda azalmış durumdadır ve trendin devam edeceği öngörülmektedir.
Uluslararası ticaret maliyetleri 1996-2014 yılları arasında %15 düşmüştür. Yeni teknolojiler uluslararası ticaret maliyetlerinin daha da düşmesine yol açacaktır. Öngörülerimize göre azalan maliyetler, 2030 yılına kadar yıllık bazda %1,8 ile %2 arasında büyümeye yol açacak ve toplamda uluslararası ticaret %31 ila %34 arasında büyüyecektir. (World Trade Organization, World Trade Report 2018, s.4)
Bu trend iş dünyasında rekabeti artıran ve her firmayı uluslararası rekabete açan önemli bir etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Yerel düzeyde ve tek piyasada iş yapan bir firma için bu değişim avantaj veya dezavantaj olabilir.
Ticaret maliyetlerindeki bu düşüş, özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki küçük ve orta ölçekli işletmeler için gerekli teknolojik gelişmelere ve değişime ayak uydurabilirlerse ve politikalarla desteklenirlerse avantaja dönüşebilir. Tahminlerimize göre gelişmekte olan ülkelerin 2015 yılında %46 olan payı, 2030 yılı itibariyle %57’ye çıkacaktır. (World Trade Organization, World Trade Report 2018, s.4)
Yerel düzeyde çalışan bir firma bu trendi değerlendirip, uluslararası piyasaya açılarak bu süreci avantaja çevirebilir. Tam aksine bu süreci doğru okuyamayan ve yerelde kalan firmalar, karşılarında uluslararası rakiplerini görebilir.
Mehmet Aksürmeli